Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Adana °C

“Montrö Sözleşmesi’nin ülkemize verdiği yetkiyi krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız”

“Montrö Sözleşmesi’nin ülkemize verdiği yetkiyi krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız”
REKLAM ALANI
28.02.2022
A+
A-

“Montrö Sözleşmesi’nin ülkemize verdiği yetkiyi krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız”
28.02.2022

Resim

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Montrö Sözleşmesi’nin Boğazlardaki gemi trafiği konusunda ülkemize verdiği yetkiyi krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.

Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Aziz milletim, değerli basın mensupları; sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Sözlerime milletimizin ve tüm İslam âleminin dün gece idrak ettiğimiz mübarek Miraç Gecesi’ni tebrik ederek başlamak istiyorum. Peygamber Efendimizin Aleyhissalâtü Vesselâm Rabbimizin katına çıkışı ile namazın farz kılınması emri başta olmak üzere çeşitli müjdeleri ifade eden bu mübarek gecenin Müslümanlara ve insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum.

Dünyanın dört bir yanından zulümlere, nobranlıklara, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı feryatların yükseldiği bir dönemde Rabbimizin kimseyi gücünün yetmeyeceği şeyle yükümlü kılmayacağı inancıyla Allah’ın mağfiretine ve Peygamber Efendimizin özellikle şefaatine sığınıyoruz. Hayatımızın hayır, hasenat, ibadet ve bereketini çoğaltması dileğiyle bir kez daha milletimizin ve İslam âleminin Leyle-i Miracını tebrik ediyorum.

Dün eski Başbakanlarımızdan Millî Görüş Hareketi’nin kurucusu, dava, siyaset ve devlet adamı Profesör Doktor Necmettin Erbakan Hocamızın vefatının 11. yıl dönümüydü. Bu vesileyle merhum Erbakan Hocamızı bir kez daha rahmetle, minnetle, hasretle yâd ediyoruz. Hocamızın sanayide, teknolojide, tarımda, diplomaside, ilimde, velhasıl her alanda bağımsız, güçlü, müreffeh Türkiye özlemi doğrultusunda verdiği mücadeleden aldığımız ilhamla bugün de yolumuza devam ediyoruz. Rabbim Hocamızı rahmetiyle kuşatsın, Cenneti ve cemaliyle müşerref eylesin diyoruz.

“28 ŞUBAT DARBESİ TARİHİMİZİN KARA SAYFALARINDAN BİRİ OLARAK ZİHİNLERE KAZINMIŞTIR”

Tabii 28 Şubat gününün bizim yakın tarihimizde bir başka anlamı, bir başka sembolü daha vardır; o da 28 Şubat darbesidir. Türkiye 28 Şubat 1997 tarihinde 27 Mayıs 1960 ile başlayan darbeler silsilesinin yöntemleri itibariyle postmodern diye tabir edilen yeni bir yüzüyle tanışmıştır. Bir taraftan ülkenin seçilmiş meşru yönetimine dayatmaların yapıldığı, diğer taraftan gövde gösterisi için tankların sokaklarda yürütüldüğü, öte yandan hükûmetin ağır baskılarla istifaya zorlandığı 28 Şubat darbesi tarihimizin kara sayfalarından biri olarak zihinlere kazınmıştır. Kimi siyasetçilerin yanı sıra bürokrasinin, medyanın, iş dünyasının, sivil toplum kuruluşu görünümlü darbe şakşakçılarının desteği ile ortaya çıkan 28 Şubat vakası, daha önceki ve sonraki tüm benzer olaylar gibi zaman içinde millî irade tarafından elbette tasfiye edilmiştir.

Türkiye’yi köken, mezhep, meşrep, hayat biçimi, siyasi görüş gibi fay hatları arasına sıkıştırıp felç etmeyi amaçlayan bu girişimin müsebbipleri önce mahşeri vicdanda, sonra da hukuk önünde yaptıklarının hesabını vermişlerdir. Eşine az rastlanır bir kibirle, hoyratlıkla, pervasızlıkla yürütülen 28 Şubat sürecinde yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını düşünenlerin hesap günü gelip çattığında sergiledikleri zavallılık, pespayelik de ibreti âlemliktir.

“TSK ARTIK, GÜÇLÜ DURUŞU, BAŞARILARI VE ETKİSİYLE GÜNDEM OLMAKTADIR”

Daha sonraki tarihlerde aynı niyetlerle yayınlanan 27 Nisan 2007 bildirisinin de, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin de millî irade tarafından anında cevaplandırılarak âdeta boğulmuş olması, ülkemizde bir devrin kapandığının işaretidir. Türk Silahlı Kuvvetleri artık darbeyle, cuntayla, bildiriyle değil sınırlarımızı korumadaki, sınır ötesi harekâtlarındaki, bölgesel ve küresel güvenlik krizlerindeki güçlü duruşu, başarıları ve etkisiyle gündem olmaktadır. Nitekim ülkemizin son bir asrında Millî Mücadele ve Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasındaki en büyük askerî başarılar bu dönemde elde edilmiştir. Suriye’deki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekâtları, Libya’daki meşru yönetime verdiğimiz destek, Karabağ’ı ve işgal altındaki topraklarını kurtarmak için mücadele eden Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında yer almamız ülkemizin ve Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin tarihine altın harflerle geçen zaferlerdir.

Dört bir yanımızda yaşanan krizler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tüm gücü, imkânı ve vaktiyle vatan savunması, milletin menfaatlerinin korunması, devletin gücünün artırılması hususundaki görevlerine odaklanmasının ne kadar hayati, ne kadar isabetli, ne kadar elzem olduğunu göstermiştir.

Ordusu devletinin ve milletinin emrinde olmayanların, kendi içinde birliğini beraberliğini sağlayamayanların sonuçta hem istiklallerini hem geleceklerini kaybettikleri bir dönemde Türkiye siyasi, ekonomik, diplomatik olarak yükselen bir güç sıfatıyla dünyadaki yerini almıştır.

Temennimiz; ülkemizdeki darbelerin ve darbe girişimlerinin siyasi ve sosyal ayağını teşkil eden kesimlerin de bir an önce aynı idrak düzeyine ulaşmaları, aynı yerli, millî, sivil, vizyoner yaklaşıma kavuşmalarıdır. Maalesef 15 Temmuz darbe girişimi gecesi ve sonrasında yaşadıklarımız bu kesimlerin henüz ülkemizin ihtiyacı olan demokratik olgunluğuna ulaşamadıklarını ortaya koymuştur. İnsanlarımızın inancıyla ve inancının sembolleri olarak gördüğü değerleriyle mücadelesini aksi yöndeki tüm iddialarına, beyanlarına, şovlarına rağmen bilinçaltlarında hâlâ sürdürenler var. Bunların ellerine fırsat geçtiğinde neler yapabileceklerine ilişkin pek çok emareye hem millî meselelerde hem siyasi ve sosyal tartışmalarda sıkça rastlıyoruz.

Milletimizin 28 Şubat’ın ardından Türk siyasetinde yaptığı revizyonun mesajını hâlâ alamayanlar olduğunu anlıyoruz. Lafzı ve ruhuyla demokrasiye, hakka, adalete, özgürlüğe saygıyı, bu medeniyetin, bu toprakların, bu halkın bendesi olmayı öğrenemeyenlere milletimiz asla ülkenin yönetimini teslim etmemiştir ve etmeyecektir. Darbelerle, vesayetle, uluslararası operasyonlarla netice alma dönemi kapandığı için ülkemizde millî iradenin desteğini kazanma, halkın rızasıyla yönetime gelme dışında bir yol, yöntem, usul kalmamıştır. Tek parti faşizmi, darbe ve cunta dönemleri alışkanlığıyla milleti tehdit ederek proje ürünü eklektik hesaplarla yola çıkarak ham hayaller peşinde koşanların sonu hüsrandır. Benzer hesapların geçmişte de çok yapıldığını, ama hepsinin akıbetinin de hüsranla neticelendiğini hatırlatmak isteriz. Üzerinden çeyrek asır geçen 28 Şubat darbesinin muhasebesinin bize verdiği mesajlar işte bunlardır.

Buna karşılık Türkiye’nin son 20 yılında samimiyetle ve kararlılıkla uyguladığımız eser ve hizmet siyasetimizin 81 vilayetimizle, 85 milyon vatandaşımızla, yüzlerce milyonluk dost ve kardeş halemizle ülkemizi getirdiği seçkin yer istikametimizin doğruluğunun ispatıdır. Rabbimden ülkemizi bir daha darbelerle, vesayetle, ihanetle imtihan etmemesini diliyorum.

“TÜRKİYE, BÖLGESİNDE BARIŞI, HUZURU, ESENLİĞİ İSTEYEN BİR ÜLKEDİR”

Aziz milletim; dünyanın bir süredir köklü bir değişim sürecinden geçtiğini her fırsatta tekrar tekrar ifade ediyoruz. Asırlık geçmişe sahip küresel yönetim sistemi çökmektedir. Bu sistemin temelini oluşturan Birinci ve İkinci Dünya Savaşları hak arama değil paylaşım mücadeleleriydi. Biz bu mücadelede maalesef masada değil menüde yer alan milletlerden biriydik. Cumhuriyetimizi kurarak ve sıkı sıkıya sahip çıkarak bu zor dönemi atlatırken çok ağır bedeller de ödedik.

İkinci Cihan Harbi sonrasında galipler tarafından salt kendi çıkarlarını koruma esasına göre kurgulanan siyasal ve ekonomik işleyiş yaşanan sorunların en önemli sebebidir. Zaten sancılı olan bu sistem soğuk savaşın sona ermesinin ardından iyice dengesizleşmiştir. Her platformda dünya beşten büyüktür diyerek daha adil bir dünya mümkündür diyerek ifade ettiğimiz küresel yönetim sistemindeki çarpıklık, yaşanan her hadiseyle özellikle kendini yeniden gösteriyor. Suriye’de artık 11. yılına girmek olan trajedinin de, Afganistan’dan Irak’a, Bosna’dan Ruanda’ya, Gazze’den Yemen’e, Arakan’dan Libya’ya dünyanın dört yanında dökülen kanların, yaşanan acıların da müsebbibi bir küresel yönetim ve güvenlik sistemidir. Kendi güvenlikleri ve refahları dışında hiçbir şeyi önemsemeyen, dünyadaki diğer tüm ülkelere ve toplumlara bu önceliklerinin birer aparatı muamelesi yapanların süslü kavramlar arkasına gizledikleri kirli yüzleri artık tüm çıplaklığıyla ortadadır. Nitekim Türkiye’nin dünya beşten büyüktür itirazıyla başlattığı sorgulamaya ilk anda tereddütle yaklaşanların, bir süre sonra tespitimizin doğruluğunu teyide ve sahiplenmeye başladığına şahit olduk.

“BARIŞ VE İSTİKRARIN TEMİNİ İÇİN ÇOK YÖNLÜ DİPLOMATİK GİRİŞİMLERİMİZİ KESİNTİSİZ SÜRDÜRDÜK”

Son olarak Ukrayna’da yaşanan gelişmeler bu gerçeği yine doğrulayan bir mahiyet arz etmektedir. Sorunun tarafı ve hatta sebebi olan ülkelerin aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki hakemlik ve çözüm mevkilerinin de sahibi bulunmaları işleri içinden çıkılmaz bir hâle getirmektedir.

Öncelikle şu hususun altını kalın çizgilerle çizmek isterim: Türkiye, bölgesinde barışı, huzuru, esenliği isteyen bir ülkedir. Bu tavrımızı Irak ve Suriye’den Kafkaslar ve Karadeniz’e, Akdeniz’den Balkanlar’a kadar her yerde her hadisede gösterdik.

Karadeniz’in kuzeyindeki krizde de her ikisini de dost olarak gördüğümüz Ukrayna ve Rusya’ya aralarındaki sorunları diyalog yoluyla çözmeleri çağrısında bulunduk, bu telkini yaptık ve bu konuda arabuluculuk teklifi dâhil gösterdiğimiz samimi gayretin şahidi bizzat Ukrayna ve Rusya liderleridir. Yine bu süreçte barış ve istikrarın temini için çok yönlü diplomatik girişimlerimizi kesintisiz sürdürdük, sürdürüyoruz. Maalesef sonuçta korkulan oldu ve 24 Şubat’ta silahlar patladı. Böyle bir tablonun ortaya çıkmasında dolayı gerçekten üzüntülüyüz. NATO Liderler Zirvesi başta olmak üzere, her platformda ülkemizin bu meseleye bakışını ifade etmeye devam ediyoruz.

“GELİŞMELERE VE TALEPLERE GÖRE ÇEŞİTLİ KANALLARDAN TAHLİYE İŞLEMLERİNİ SÜRDÜRECEĞİZ”

Bölgedeki durumun fiili çatışmaya dönüşme ihtimali belirlediği 12 Şubat’tan itibaren Ukrayna’daki 20 bin vatandaşımıza diplomatik misyonlarımıza kayıtlı iletişim numaralarını arayarak ikazlarımızı yaptık. Bununla kalmadık, 22 Şubat’ta özellikle Ukrayna’nın doğusundaki vatandaşlarımıza süratle bölgeden ayrılmaları çağrısına bulunduk. Türk Hava Yollarımız geniş gövdeli ve sık uçuşlu seferleri ile Ukrayna’dan ayrılmak isteyen vatandaşlarımıza ve diğer ülke vatandaşlarına gereken imkânları sağladı. Hava trafiğinin kapanması üzerine çatışmanın ertesi gününden itibaren de otobüslerle tahliye işlemini başlattık. Çeşitli şehirlerdeki vatandaşlarımızı trenlerle önce Romanya’ya götürecek, ardından ülkemize getirecek bir çalışmanın da şu anda içindeyiz. Tahliye talebinde bulunan dost ve kardeş ülke vatandaşlarına da her türlü desteği veriyoruz. Hâlen Ukrayna limanlarında bulunan Türk Bayraklı gemilerimiz ile ülke topraklarındaki tırlarımızın durumlarını da yakından takip ediyoruz. Bugüne kadar 5 bin vatandaşımız Ukrayna topraklarından ayrılarak ülkemize ve diğer ülkelere geçmiştir. Gelişmelere ve taleplere göre çeşitli kanallardan tahliye işlemlerini sürdüreceğiz.

“MİLLÎ ÇIKARLARIMIZDAN ÖDÜN VERMEYECEĞİZ, AMA BÖLGESEL VE KÜRESEL DENGELERİ DE İHMAL ETMEYECEĞİZ”

Montrö Sözleşmesi’nin Boğazlardaki gemi trafiği konusunda ülkemize verdiği yetkiyi krizin tırmanmasının önüne geçecek şekilde kullanma kararındayız. Hep söylediğimiz gibi, biz Ukrayna’nın egemenliğine, siyasi birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesinden yanayız. Rusya’nın Ukrayna topraklarına yönelik saldırısını kabul edilemez görüyor, Ukrayna yönetiminin ve halkının verdiği mücadeleyi takdir ediyoruz.

İki ülke arasındaki krizin başından beri Avrupa’nın ve Amerika’nın sergilediği kararsız tutumu, bilhassa da 24 Şubat sabahından itibaren takınılan dirayetsiz tavrı ibretlik bir vaka olarak kayıtlarımıza aldık. Gerçi bunlar bizim geçmişte kendi sınırlarımız tehdit altındayken zaten tecrübe ettiğimiz hususlardı, Ukrayna krizinde tekrar teyit etmiş olduk.

Aziz milletim; tabii bu süreçte bizim için önemli olan kendi duruşumuzdur. Türkiye, Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği başta olmak üzere içinde yer aldığı kurumlar ve ittifaklar çerçevesindeki sorumluluklarını bugüne kadar harfiyen yerine getirmiştir, bundan sonra da yerine getirecektir.

Kendi millî çıkarlarımızdan elbette ödün vermeyeceğiz, ama bölgesel ve küresel dengeleri de ihmal etmeyeceğiz. Bunun için ne Ukrayna’dan ne Rusya’dan vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz. Bunun için uğradığımız onca haksızlığa, maruz kaldığımız onca çifte standarda rağmen siyasi, ekonomik ve askerî ittifaklarımızdan vazgeçmiyoruz. Bunun için insani hassasiyetlerimizi diğer mülahazaların üzerinde tutuyor, Suriye başta olmak üzere bölgemizin her köşesinden gelen onca sığınmacıyı tüm sıkıntılarına rağmen barındırmaya devam ediyoruz. Bunun için Afrika’dan, Güney Amerika’ya tüm mazlum coğrafyalarla ilişkilerimizi sıkı tutuyor, bizden yardım isteyen, desteğimize ihtiyacı olan hiç kimseyi, hiçbir toplumu, hiçbir devleti yüzüstü bırakmıyoruz.

Türkiye’nin dış politika vizyonun anlamını ve etkisini görmek için bu ülkeye dışarıdan bakabilme ferasetine sahip olmak gerekir. Yalanla, iftirayla, çarpıtmayla, cehaletle belki günlük siyaset yürütülebilir, ama Türkiye’nin ve Türk milletinin yüksek çıkarları anlaşılamaz, savunulamaz, geliştirilemez. Bölgesinin ve dünyanın yükselen gücü Türkiye’nin 2023’e, 2053’e uzanan yolculuğuna en küçük bir katkısı olmayanlardan en azından millî meselelerde serinkanlı bir yaklaşım takınabilmelerini bekliyoruz.

Milletimizin ihtiyacı, ülkemizin istikametini 1990’lara döndürecek değil, 2053’lere çevirecek liderlerdir, yönetimlerdir, programlardır. Ülkemizin son dönemlerdeki tüm sınamaları gibi, Karadeniz’in kuzeyindeki krizi de selametle atlatacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın, çünkü Türkiye artık siyasi, ekonomik, teknolojik, askerî istihbari altyapısıyla kendi politikalarını üretecek ve uygulayacak seviyeye gelmiş bir devlettir. Hiçbir ittifakın, hiçbir iş birliğinin sağladığı avantajlardan vazgeçmeden kendi göbeğimizi kendimizin keseceği, ihtiyacımız olan tüm araç-gereci üretebileceğimiz bir yapı kurana kadar durup dinlenmeden çalışacağız.

“MİLLETİMİZİN DESTEĞİYLE HER ENGELİ AŞTIK”

Eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, sanayiden tarıma kurduğumuz güçlü altyapının sağladığı imkânlarla krizleri ülkemiz için fırsata dönüştürecek adımları atabilecek durumdayız. Salgın döneminde bunu hep birlikte gördük. Gelişmiş ülkelerin sağlık sistemleri başta olmak üzere tüm kamu hizmetleri çökerken, biz hiçbir vatandaşımızın mağduriyetine izin vermeyen, kaderine terk etmeyen başarılı bir yönetim sergiledik. Küresel ekonomik işleyişin salgın sürecinde yaşadığı sarsıntının ardından girdiği yeniden yapılanma döneminde ülkemizi öne çıkartarak bu gerçeği tekrar ispatladık.

Başlattığımız ekonomik dönüşümün kur ve enflasyon üzerinde yol açtığı olumsuz etkilere rağmen yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve cari fazla üzerine bina ettiğimiz kendi modelimizi başarıyla uyguluyoruz. Bu tabloyu kriz ve felaket etiketiyle sunmaya çalışanlar, aynı taktiği geçmişte de defalarca denemişlerdi. Ülkemizde Gezi olaylarından beri yaşanan hiçbir hadisenin doğal dinamiklerin ürünü olmadığı, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yükselişinin önünü kesme amacı taşıdığı inkâr edilemez bir gerçektir. PKK’sından DEAŞ’ına ve FETÖ’süne kadar tüm terör örgütleri sinsi bir planlama ve taktikle aynı gayeyle üzerimize salınmıştır. Uzunca bir süredir maruz kaldığımız gizli-açık nice ambargo, tuzak, sanayimizi, teknolojimizi, ihracatımızı, ekonomimizi baltalama girişimi hep büyük ve güçlü Türkiye’nin ayağına çelme takma çabasından kaynaklanmaktadır. Evet, bedeller ödedik, kayıplar verdik, canımız acıdı, yüreğimiz yandı, ama hamdolsun asla yere kapaklanmadık, asla hedeflerimizden şaşmadık, asla duruşumuzu bozmadık. Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle her engeli aştık, her badirenin üstesinden geldik, her saldırıyı püskürttük, her projemizi hayata geçirdik. Şimdi artık nihai aşamaya geçmek üzereyiz, bunun için biraz daha çalışmaya, biraz daha üretmeye, biraz daha serinkanlı gitmeye, hepsinden önemlisi ülke ve milletçe biraz daha sabra ihtiyacımız var.

“BUGÜN AÇIKLANAN VERİLER EKONOMİ PROGRAMIMIZIN BAŞARIYLA YÜRÜDÜĞÜNE İŞARET EDİYOR”

İşte bugün açıklanan veriler ekonomi programımızın hamdolsun başarıyla yürüdüğüne işaret ediyor. Geçtiğimiz yılın son çeyreğini yüzde 9,1’lik ve yılın tamamını yüzde 11’lik bir büyümeyle kapattık. Böylece, G-20, OECD ve Avrupa Birliği üyeleri arasında en yüksek büyüme oranını elde eden ülke biz olduk.

Dengeli ve istikrarlı büyüme çizgimiz sayesinde yatırımlar ve istihdamdaki artış eğilimini de sürdürüyoruz. Nitekim istihdamda geçtiğimiz yıl bir önceki yıla göre 3,2 milyon yeni iş imkânı ortaya çıkartarak artan nüfusumuza ve iş gücüne katılımdaki yükselişe rağmen işsizlik oranımızı yüzde 11,3’e gerilettik. Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına dahil ettiğimiz gün, artık bu millet önümüzdeki bir asrı kucaklayan yepyeni bir yol haritasına sahip olacaktır. Yaşanan her hadiseyi bu anlayışla değerlendiriyor, buna göre konumlandırıyor, buna göre politika belirliyoruz.

Bu çerçevede, tıpkı salgın gibi sadece ülkemizin değil Avrupa başta olmak üzere tüm dünyanın krizi hâline gelen enflasyon sorununu süratle çözmekte kararlıyız. İnşallah yaz ayları ile birlikte milletimizi günlük hayatında sıkıntıya sokan enflasyon sorununu da önemli ölçüde kontrol altına almış olacağız. Böylece 85 milyon hep birlikte geleceğimize daha bir umutla, daha bir güvenle, daha bir şevkle sarılma imkânını bulacağız.

ELEKTRİK TARİFELERİNDEKİ YENİ DÜZENLEME

Öte yandan, son Kabine Toplantımızda kamuoyuna duyurduğumuz elektrik tarifelerindeki yeni düzenlemeyi de bugün netleştirdik. Meskenler ile tarımsal sulamada kullanılan elektriğin KDV’si yüzde 18’den yüzde 8’e düşürülmüştür. Ayrıca, meskenlerde ki düşük tarife sınırı da günlük 8 kilovatsaate, aylık 240 kilovatsaate yükseltilmiştir. Böylece, tüketimine göre faturalarda net yüzde 8 ile yüzde 14 oranında bir indirim sağlanmış olmaktadır. Bir başka ifadeyle, mesken abonelerinin yıllık 7 milyar lira daha az fatura ödemesi temin edilmektedir.

Kademe uygulamasını ticarethane statüsündeki aboneleri de kapsayacak şekilde genişletiyoruz. Ticarethane statüsündeki elektrik abonelerinin günlük 30 kilovatsaate, aylık 900 kilovatsaate kadar tüketimi olan ilk dilimine yüzde 25 indirim uygulanacaktır. Bu şekilde esnaf ve sanatkârlarımızın da yıllık 7 milyar lira daha az fatura ödemesini sağlamış oluyoruz.

“ÖĞRENCİLERE VE ARAŞTIRMACILARA TÜBİTAK’TAN SAĞLADIĞIMIZ BURSLARDA CİDDİ İYİLEŞTİRMELER YAPIYORUZ”

Sözlerime son vermeden önce birkaç hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Öğrencilere ve araştırmacılara TÜBİTAK’tan sağladığımız burslarda ciddi iyileştirmeler yapıyoruz. Lisans öğrencilerine verdiğimiz aylık 750 liralık bursu yüzde 67’lik artışla bin 250 liraya çıkarıyoruz.

Aynı şekilde, başarı performanslarına göre bundan böyle TÜBİTAK’tan yüksek lisans öğrencileri 3 bin lira ile 4 bin 250 lira, doktora öğrencileri 5 bin 500 ile 7 bin 500 lira, doktora sonrası araştırmacılar ise 7 bin 500 ile 10 bin lira arasına kadar aylık burs alabileceklerdir. Mümkün olan en yüksek seviyeden yapmaya özen gösterdiğimiz bu iyileştirmelerin şimdiden öğrenci ve araştırmacılarımızı hayırlı olmasını diliyorum.

Gençlerimize TÜBİTAK’la ilgili bir müjdemiz daha var. Salgının ilk yılında kısaca STAR dediğimiz Stajyer Araştırmacı Burs Programını uygulamaya almıştık. Bu projeyle binlerce gencimizi TÜBİTAK tarafından uygulanan ya da desteklenen projelere dahil ederek onların daha öğrenciyken çok kıymetli tecrübeler edinmelerini sağladık. STAR Programını Gençlik ve Spor Bakanlığımız ile Kültür ve Turizm Bakanlığımızı da dahil ederek yeniden açıyoruz. Bugün almaya başlayacağımız yeni çağrıyla 300’ü arkeoloji projelerinde görev almak üzere 2 bin 300 üniversite öğrencimizi destekleyeceğiz. Gençlerimiz maddi katkının ötesinde bilim ve teknoloji alanlarında araştırma yapacak ve kıymeti parayla ölçülemeyecek bir saha tecrübesi edinecekler. Bu programın da hayırlı olmasını diliyorum. Bu duygularla bir kez daha sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.”

Tüm Haberler

Kaynak:https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/135817/-montro-sozlesmesi-nin-ulkemize-verdigi-yetkiyi-krizin-tirmanmasinin-onune-gececek-sekilde-kullanma-kararindayiz-

 

 

 

 

REKLAM ALANI